Aşk




Sadakattir, aşk… Bağlılıktır, ümittir, samimiyettir… Bazen sefadır, bazen ise cefadır. Kâh gözyaşı dökmeyi, kâh tebessüm etmeyi öğretendir. Kimi vakit kavuşmaktır, kimi vakit uzak kalmaktır, aşk. Bahaneleri savuran, mesafeleri kaldırandır. Yazamayanı şair, çizemeyeni ressam, dili dönmeyeni ozan yapandır, aşk.
Yanmayı bilmektir; soğuk sularda. Avaz avaz bağırmaktır; derin bir sükûnet içerisinde. Donarcasına üşümektir; cehennem misali sıcaklarda. Susuz kalmaktır; akarsu kenarında.
Ferhat’a dağı deldiren; Kays’ı mecnun eden; Kerem’i ozan yapan; Dante’yi üne kavuşturan; Asaf’ı ölümsüz kılan; Nazım’ı Nazım yapan…
Aşkın tek bir tanımı olabilir mi? Kabul edebilir miyiz, bizim aşkımızı bir başkasının tanımlamasını? Benimseyebilir miyiz, bir başkasının yorumunu? Her bir aşkın, farklı bir tanımı vardır. Kendi aşkımızın tanımını yapmaktan acizsek, aşk diyebilir miyiz yaşadığımız duyguya? Aşk, nasip olmaz öyle herkese. Bir kez çalar kapımızı. Ya evdeyizdir, içeri alır ağırlarız bir ömür boyu ya da değilizdir ve kaybederiz bir ömür boyu…
Cefa olmadan sefanın olmayacağı gibi, zorluklar yaşanmadan güzellikler de yaşanmaz. Hak edilen bir aşkın yolu da engebeli olacaktır; dikenli, çukurlu, uzun ve karanlık… Geçebilene ‘aşk olsun’ her daim.

Aşk, çoğu zaman zorlu bir yoldur; fakat zorluğun neticesinde mutluluğu bahşedendir. Her düşüşten sonra aşkı için tekrar ayağa kalkabilen, karanlıkta her kayboluşunda yolu yeniden bulabilen, dermansız kalınca bile seferinden vazgeçmeyenlerden olmanız duasıyla, aşkla kalın…

Yorumlar

Popüler Yayınlar